Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Islak ve ılık bir sonbahar gecesi daha. Uzaktan, yağmurun ıslattığı yolda ilerleyen araçların tekerleklerinden çıkan sesler ile denizlikten seken yağmur damlalarının çıkardıkları birbirine karışırken, yazmak için uygun bir zaman olduğunu düşünüp iPad’ime uzandım. İlk kelimeler ekranda belirirken sanal klavyenin dijital tıkırtısından rahatsız olup sesini kapattım. Bir süre sonra ise F düzenli bile olsa iPad’in sanal klavyesinde uzun metin girişinin bünyeye pek de iyi gelmediğini anımsayıp emektar MacBook’uma geçtim.
Ben gibi 80’li yıllara yakın tarihte doğanlar, öyle bir dönemde büyüdük ki, bilgisayar denen aletin öncesini de biliyoruz, sonrasını da. Sokakta saklambaç da oynadık, odamızda Wolfenstain da. Şu zamanda biz hala bir şeylerin nasıl bu kadar geliştiğini anlamaya çalışırken çevremizdeki veletler, bacak kadar boylarıyla internetten haberleşiyorlar. Haliyle iPad’in sihirliymiş gibi çalışmasına şaşıranlar sadece bizleriz. Biz bu teknolojiye uzaylıların işiymiş gibi bakarken onlar Angry Birds’ün yeni sürümünü indirip domuzları patlatıyor.
Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki, hayatımızı da daha hızlı yaşamamız konusunda adeta bizi zorluyor. Henüz ailemiz büyüklerinin, postane santralinin, komşu şehirden gelen aramayı haber veren bisikletli memurlar vasıtasıyla öğrenmesi üzerinden kaç yıl geçti ki? Bugün dünyanın öbür ucundaki arkadaşımızın doğum günü partisine FaceTime ile dahil olabiliyoruz. Ne zaman sınırı kaldı, ne de mekan… Aynı anda öyle çok şey yapar olduk ki… Her şeyi takip etmek zorunda hissediyoruz. Ayşe beni ne zaman dürtmüş? Ahmet, Ali’nin yanlış anlayabileceği tweet’imi silene kadar RT etmiş… Yetiş yetişebilirsen… Neyse ki artık sokakta bile elimizden düşüremediğimiz iPhone’lar, cafe’ye buluşmaya giderken yanımızdan ayıramadığımız iPad’ler var… Hepimiz bir sebepten ötürü mobil cihazlara bağlandık, bağlanmaya da devam ediyoruz.
Peki ya Mac? Hayatın bu kadar hızlandığı günümüzde Mac artık bize yetişemiyor mu? Halihazırda MacBook’un dosya ağırlığında, kağıt gibi incecik Air modeli de var ama yetmiyor mu? Bu yazıyı, eskisine göre artık daha az vakit geçirdiğimiz masaüstü / dizüstü bilgisayar sistemlerimiz ile mobil cihazlarımız arasındaki çizgi etrafında sürdürmeyi planlıyorum.
Mobil cihazlarımız olmasa hayatı yakalamamız daha zor olacaktı, bu bir gerçek. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Siz aracınızı otoparka parkedip işyerinizdeki masanıza geçene kadar gelen e-postayı cevaplamazsanız müşteriniz bir başka satıcı ile çoktan temasa geçmiş olabiliyor. Hayata kattığı eğlencenin yanında iş hayatında da büyük kolaylıklar sağladığı sağladığı gözardı edilemez. Ancak işin üretim kısmı hala masaüstü sistemlerde. Son yıllarda mantar gibi tablet pc, akıllı telefon çıkıyor piyasaya. En gelişmiş işletim sistemi ve donanım kombinasyonunu sunan Apple’ın iPad’ini bile kullansanız, hala bir şeylerin eksik olduğunu fark ediyorsanız bir şeyler üretiyorsunuz demektir. Mobil sistemler ne kadar gelişirse gelişsin hala masaüstü sistemlerin çalışma kolaylığını sunamıyor. İster hasas bir tasarım işi ile uğraşın, isterseniz sadece metin yazın. Tablet PC veya akıllı telefonunuz işe yaramaz bir teknoloji harikası olarak masanın üzerinde yatmaya mahkum. Elinizin altındaki imkanlar o anda müsait değilse veya çalıştığınız yerden uzaktaysanız bir yere kadar günü kurtarabiliyorlar ama hepsi o kadar. Bir yere kadar…
Elma Dergisi’ni takip edenler her geçen gün sayısı daha çok artan, iOS işletim sistemi ile çalışan mobil cihazlar hakkında haberler okuyorlar. Mac hakkında yayınlanan haber sayısı oldukça azaldı. Peki neden? Madem Mac hala üretimin konusunun en önemli oyuncusu, neden bu kadar az bahsediliyor? Daha çok tüketim aleti olan mobil cihazlar hakkında neden bu kadar çok haber var? Kısaca değinelim. Mac, masaüstü veya dizüstü sistemlerin en güçlü temsilcisi ancak şu bir gerçek; bu sistemler artık evrimini tamamlamak üzere. Artık şekilleri daha az değişiyor. Neredeyse hepsi aynı görünüyorlar. Apple bir tasarım yapıyor, diğerleri de ona benzer ürünler üretiyor. Sonuçta hepsi birbirine dönüşüyor. Masaüstü sistemler iMac gibi hepsi bir arada çözümlere, dizüstü bilgisayalar ise MacBook’a benzer tasarıma sahip oluyor. Ancak birbirlerine benzemelerinden ziyade yaptıkları iş hep aynı. Aynı amaca hizmet ediyorlar ve hizmet ettikleri amaca yıllardır onlarla zaten sahip oluyoruz. Mobil sistemler ise hala çok yeni. Günün birinde masaüstü sistemlerin gücüne ve işlevselliğine kavuşacaklar fakat henüz fırında bir süre daha kalmaları gerekiyorlar. Bu sebeple o daracık alana sığdırılan her türlü teknolojik yenilik, bir anda manşet oluveriyor. Kısacası bir süre daha -en azından bu aletler beklentimizi tam olarak karşılayana dek- mobil cihazların anasayfadaki yeri değişmeyecek.
Önceleri aynı sınıftan bilgisayarlar hakkında tercih konusunda yardım isteyen okuyucularımızdan mailler geliyordu. Bu durum hala devam ediyor ancak , artık Tablet PC ile dizüstü pc arasında kalanların da maillerine cevap verir oldum. Beklentiler o kadar çok birbirine benzer olmaya başladı ki, iPad önerdiğim okuyucu sayısı hiç de az değil. Bilgisayarı sadece mail, web sayfalarında sörf yapmak, sosyal ağlara bağlı kalabilmek, oyun oynamak, fotoğrafları ve müziğini saklamak için kullanan bir okuyucuya masaüstü sistem önermek artık pek de akıl karı değil.
Bu hızla devam ederse beklentilerimiz doğrultusunda mobil cihazlarımız da nihai şekillerine ve işlevlerine kavuşacak. İnsanoğlunun beklenti ve ihtiyaçları hiçbir zaman son bulmayacağı için yeni platformlar ortaya çıkacak ve bu kez de onlardan bahsedeceğiz. Evimizdeki TV’ler artık sadece spor müsabakaları veya zengin içerikli medya tezgahlarını döndürmeyecek. Yakın gelecekte evdeki merkezi kontrol birimine bağlı çıkış kaynağı olup günümüzdeki fonksiyonundan çok daha fazlasını sunacaklar. Araçlarımızdaki ses sistemlerinde artık sadece favori radyo istasyonlarımızdan veya taşınabilir belleğe kayıtlı müziğimizi duymak yerine mobil bilgisayarımızın görevini üslenmesini bekliyor olacağız.
Bir gün bir teknoloji firması çıkıp artık klayeye ihtiyacımız yok. Dediği zaman devrim olacak. En ufak sistemden en büyüğüne hepsi klavyeye ihtiyaç duyuyor ve hepsi hala parmaklarımıza ihtiyaç duyduğu için çok ilkel. Yeni aldığım imac kablosuz klavyesini kaldırdım kutusuna, onun yerine eski imaclerde olan beyaz klavyelerdden aldım. Bilmeyenler için
http://blog.ohinternet.com/wp-content/uploads/2011/05/mac_keyboard_03.jpg
Elim klavyeye kasılma gerilme takır takır yazıyorum. Demem o ki klavye her şeydir. Elini çenesine koyup mousu ile likten linke koşan insaların bilgisayar neyine. Alsınlar bir tablet kurulsunlar köşe koltuklarına.
Yazınızı çok beğendim. Her ne kadar yeni nesil olsam da klasikleşmiş şeylerin kullanımının unutulması taraftarı olmamışımdır.
keyifle okudum. tam dergi gibi olmuş pazar pazar iyi geldi
Yazınız çok güzel fakat başlığı 22 Nisan 2010’da yazdığım (http://bthayat.net/2010/04/olmac-ya-da-olmamac-iste-butun-mesele-buydu) yazıyı hatırlattı :)