İnsan hayatına katılmış değerler arasında, belki önemliler listesine adını yazdırmış bir marka Apple. Getirdiği yenilikler ve düşünceler bu konuda tartışılmaz. Bir ürün çıkartıyor ve şirketi tepelere taşıyor, tebrik etmek boynumuzun borcudur.
Her zaman savunduğum bir konu, Apple’ın 1980’lerdeki imalatçı kimliğinden sıyrılıp neredeyse tamamen tasarımcı bir firma olarak piyasada rol oynamasıdır. İmalat denilen külfeti boynundan attıktan sonra, imalat süreçlerini bilmek ve o süreçleri daha iyi yönetebilmeyi bence çok iyi kotarıyor. Sakın bana onda, bunda şu arıza var demeyin. Uzun süre koştuğunuzda dalağınız, ayakta çok durduğunuzda bacaklarınızda varis ve hiç ummadık bir zamanda bir hastalık vücudumuza da geliyor. Kaldı ki insan tarafından yapılan ürünler bunlar, fantastik bağlar ve fanatizim kurmamak gerektiğini düşünüyorum.
Ar-Ge için hali hazırda kendi CNC aletleri bulunmakta, tabikide beyaz zemin ve beyaz makineler olarak.
Unutmayın firmalar bizim paramıza muhtaç, bize mal satabilmek için atmadıkları takla yemedikleri nane kalmıyor, hayatın keyfini sürün.
Aslına bakarsanız, Apple’a düşmanlık, antipati yada hayranlık beslemeden önce, var oluşunu anlamak gerek.
Dünden, bu güne nasıl gelmiş, hangi badireleri atlatmış, kurucusu kimdir gibi sorularla meşgul olmak gerek. Aklıma esti ve bugün biraz Steve Jobs’tan bahsetmek istiyorum. Sanırım anmak istedim. Microsoft’u kendine program üreten bir firma olarak bağlamış, Adobe’ye Photoshop’u sadece Apple icin program yazmasını saglamıs bir bir zekadan bahsediyorum. Universitede branş derslerini almayıp, seçmeli derslere girerek MS-Sans adlı font’un bulan kişiden bahsediyorum. Apple’dan uzaklaştırılmasından sonra, elindeki hisseleri $100.000.000 karşılığında satıp Next’i kuran, Pixar Animations’u kuran. Pixar’ı zarar eden küçük bir departman pozisyonundan çıkartarak, devasa bir produksyon şirketine çeviren, titizliği ve takıntılarından ötürü evine mobilya alamayan birinden bahsediyorum.
Kim ne ya da nasıl düşünürse düşünsün, çok nadir gelen zekalardan bir tanesiydi, hayatının çok dikkatli incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Internet üzerinde, bilgisizce, yazıp, çizen insanlara aslında çok üzülüyorum, kişilsel kompleksleri ve çarpık fantazileri yüzünden, kendilerini bilgiden ve araştırmaktan nekadarda uzak tutuyorlar. Kulaktan duyma, ülkemizdeki bilgi internetle yada yayım organları ile değil kulaktan dolma haber alma tekniği sürmekte.
Böyle bir zekayı, ilk tanımaya başladığımda, bende bıraktığı kanı şu; RUH HASTASI.
Yedigi yemeklere dikkat ederek ve besin dengesini koruyarak, kokmayacağını düşünen, ATARİ’de çalışırken kokusu yuzunden gece vardiyasına alınan, mutemadiyen ağlayan, bir fikir kabul ettirmek istediği zaman Frodo Baggins gibi çıplak ayak yürüyüşe çıkan bir insan. HP’de çalışmış, babasının atolyesinde araba toplayıp kendine araba yapmış, Hippi akımı ile hindistanda takılmış, kaza ile cocuk yapıp onu yıllarca kabullenmemiş, sonra adına bilgisayar yapmış satmış bir adam.
Dikkat edilmesi gereken unsur, Allahın verdiği zekayı, doğru yonde kullanmış biri. İnanıyorum ki hepimize doğru fırsatlar verilse, imkanlar sunulsa, her birimizin taşıdığı beyin aynı. Ağırlık olarak, boyut olarak. Kaya kafalıları ve küp kafalıları konunun dışında bırakıyorum.
Öz babasının onu terk etmesinin verdiği psikolojik ezikliği farklı şekillerde kullanarak, istediklerini yapması ve çevresine karşı baskın bir kimliğe sahip olması benim kanaatimce piyangodan çıkacak bir lutuf olmasa gerek.
Evine çamasır makinası alması yaklasık 2 ay süren ve karar verdiği makinayi Almanyadan getirten bir insandan bahsediyorum. Markasını merak edenler için belirtmek istiyorum, MIELE almış. Kalitenin tadini biliyormuş rahmetli. Avrupada üretilen makinalar deterjanı suda daha iyi çözüp, durulayabiliyormuş.
Ne babamın oğludur nede hemşerim. Suriyeli bir müslumandan doğma, babasını hiç görmemiş, annesini hiç tanımamış. Yıllar sonra öz kardeşini bulmuş bir adamdan bahsediyorum. iPad’i 1980’lerde düşünmüş ve prototipini hazırlamış. Geçen sene ebay’de satıldığını görmüştüm, kaba saba bir alet. Dokunmatik ekranın gerekli oldugunu, bizim doğduğumuz yıllarda düşünüyormuş Steve bey.
Devam edecek…
Güzel bir yazı olmuş.